Kaç tane tercih yapmak zorundayız ?

Pusula

Global Mod
Global Mod
Kaç Tane Tercih Yapmak Zorundayız? Kararların Evreninde Kaybolmadan Yaşamak

Selam dostlar,

Bugün sizlerle biraz farklı bir konuyu konuşmak istiyorum — ama eminim hepimizin hayatında bir yerinden dokunacak: “Kaç tane tercih yapmak zorundayız?”

Bu sadece üniversite tercihleriyle, iş seçimleriyle ya da alışverişle ilgili bir mesele değil. Bu, hayatın her alanına yayılmış bir soru.

Günün sonunda hepimiz birer “tercih makinesi” gibiyiz. Uyanır uyanmaz hangi kıyafeti giyeceğimizden, akşam yemeğinde ne yiyeceğimize kadar yüzlerce karar veriyoruz. Peki, bu kadar tercih arasında gerçekten özgür müyüz, yoksa seçeneklerin ağırlığı altında eziliyor muyuz?

Küresel Perspektif: Seçeneklerin Sonsuzluğu ve Karar Yorgunluğu

Dünya genelinde yapılan psikoloji araştırmaları, modern insanın her gün ortalama 35.000 karar verdiğini gösteriyor. Evet, yanlış duymadınız: otuz beş bin!

Bu sayı, teknolojinin, tüketim kültürünün ve bireysel özgürlük anlayışının geldiği noktayı çok iyi özetliyor.

Eskiden “bir elma mı iki elma mı” denirken, şimdi “organik mi, ithal mi, glutensiz mi, yerli üretim mi, vegan sertifikalı mı” diye düşünür olduk.

Küresel kültür, bize “ne kadar çok seçeneğin varsa, o kadar özgürsün” diyor.

Ama ironik bir biçimde, bu özgürlük duygusu yerini karar yorgunluğuna bırakıyor.

Amerikalı psikolog Barry Schwartz’ın The Paradox of Choice (Seçim Paradoksu) adlı kitabında belirttiği gibi, “fazla seçenek, memnuniyet değil, pişmanlık doğurur.” Çünkü seçenek arttıkça “acaba yanlış mı yaptım?” hissi de büyür.

Batı toplumlarında bireycilik ön planda olduğu için, tercihler bir nevi kişisel kimliğin ifadesi haline gelmiş durumda.

Ne iş yaptığın, ne yediğin, hangi markayı giydiğin, hatta hangi uygulamayı kullandığın bile bir “sen” mesajı taşıyor.

Yani “tercih” artık sadece seçim değil, bir sosyokültürel beyan.

Yerel Perspektif: Kolektifin İçinde Tercih Etmek

Peki ya bizde durum nasıl?

Türkiye gibi topluluk temelli kültürlerde, tercihler sadece bireye ait değildir.

Bir genç üniversite tercihi yaparken, aslında ailesinin, akrabalarının, hatta mahallesinin bile düşüncelerini taşır.

Bu yüzden “kaç tercih yapmalıyım?” sorusu bizde sadece sayısal bir soru değildir; “kimin beklentilerini karşılamalıyım?” anlamına da gelir.

Bizim kültürümüzde tercihler çoğu zaman duygusal bağlarla şekillenir.

Kimi zaman bir anne, “O bölümü seçme, çok uzak, hasret dayanılmaz” der; kimi zaman baba, “O mesleğin geleceği yok” diyerek yönlendirir.

Yani bizde seçim yapmak, sadece akılla değil, kalple ve aidiyetle ilgilidir.

Ve işin ilginç yanı: bu, kötü bir şey de değildir. Çünkü bu topluluk hissi, bizi yalnız bırakmaz.

Batı’da bireysel özgürlük, insanı sık sık yalnızlaştırırken; bizde toplumsal dayanışma, kararlarda bir tür güvenlik ağı oluşturur.

Ama tabii bunun tersi de mümkün: bazen de bireyin sesini susturur, “senin için en iyisini biz biliriz” kültürüne dönüşür.

Erkeklerin ve Kadınların Tercih Dinamikleri

Toplumsal gözlemler gösteriyor ki, tercih yapma biçimleri cinsiyetlere göre de farklı eğilimler taşıyor.

Erkekler, genellikle pratik çözümler ve bireysel başarı üzerine odaklanıyor. Onlar için tercih, bir sonuç üretme aracı.

“En hızlı, en kazançlı, en rasyonel olan neyse onu seçeyim” yaklaşımı baskın oluyor.

Örneğin bir erkek öğrenci, bölüm tercihi yaparken “mezun olunca hemen iş bulabileceğim alan ne?” diye düşünür.

Bir kadın öğrenci ise “Bu meslekte kendimi mutlu hisseder miyim? İnsanlara dokunabilir miyim?” diye sorar.

Kadınlar, kararlarında daha topluluk odaklı ve duygusal bağlara duyarlıdır; seçimleri çoğu zaman ilişkisel tatminle ilgilidir.

Bu fark, sadece bireysel eğilim değil, kültürel bir yansıma da.

Dünyada yapılan sosyolojik araştırmalara göre, kadınlar “birlikte karar verme” süreçlerinde daha aktifken, erkekler “bağımsız karar alma” eğilimindedir.

Yani erkekler için seçim özgürlük, kadınlar için ise paylaşım anlamına gelir.

Kültürel Kodlar: Asya’nın Sükûneti, Batı’nın Çelişkisi

Bir de konunun kültürlerarası yansımalarına bakalım.

Japonya’da “fazla seçenek” genellikle kafa karıştırıcı bulunur; toplum, sade ve belirgin yolları tercih eder.

Kore’de ve Çin’de kolektif bilincin etkisiyle bireylerin tercihleri, çoğu zaman aile uyumuna göre şekillenir.

ABD’de ise “kendi yolunu seçmek” neredeyse kutsal bir değerdir; başarısız bile olsan, “denedin” diye takdir edilirsin.

Ama ilginçtir: ABD’de yapılan bir araştırmada, 10 farklı markadan dondurma sunulan bir gruptaki katılımcıların %60’ı karar vermekte zorlanırken, sadece 3 seçenek sunulan grupta karar verme oranı %90’a çıkmış.

Bu da gösteriyor ki, bazen fazla özgürlük, karar verme yeteneğimizi zayıflatıyor.

Türkiye bu iki uç arasında ilginç bir denge kuruyor.

Bizde hem “kendi yolunu çiz” söylemi var, hem de “aileni unutma” telkini.

Yani tercihlerimiz hem modern bireycilikle, hem de geleneksel dayanışmayla iç içe.

Kaç Tercih “Yeterli”?

İster 5 olsun ister 50, önemli olan tercih sayısı değil, bilinç düzeyi.

Çünkü bazen tek bir tercih, bütün hayatı değiştirebilir.

Kimi zaman az seçenek daha özgürleştiricidir; kimi zaman fazla seçenek, kendimizi keşfetmemize yardım eder.

Belki de mesele, “kaç tercih yapmak zorundayız?” değil, “hangi tercihler gerçekten bize ait?” sorusudur.

Çünkü toplumsal beklentiler, kültürel kalıplar, hatta algoritmalar bile artık bizim yerimize düşünmeye başlıyor.

Ama o karar anında, içimizden gelen bir ses varsa — o ses bize aitse — işte o zaman gerçekten seçim yapmış oluruz.

Siz Ne Düşünüyorsunuz?

Sizce çok fazla seçeneğe sahip olmak gerçekten özgürlük mü, yoksa bir tür baskı mı?

Karar verirken aklınızı mı dinlersiniz, yoksa kalbinizi mi?

Ve en önemlisi, yaptığınız tercihlerin ne kadarı gerçekten size ait?

Hadi gelin, bu konuyu biraz birlikte açalım.

Belki de forumda herkesin kendi seçim hikâyesini paylaşması, bize “karar verme”nin evrensel olduğu kadar insani bir yanını da gösterecek.
 
Üst