Cildiye kafa derisine bakar mı ?

Anit

Global Mod
Global Mod
Bir Forumdaşın Samimi Hikâyesi: Saçların Altındaki Dert

Arkadaşlar merhaba, sizlerle başımdan geçen ve belki de birçok kişinin sessizce yaşadığı bir hikâyeyi paylaşmak istiyorum. Kulağa basit bir soru gibi gelebilir: *“Cildiye kafa derisine bakar mı?”* Ama işin içine yaşanmışlık, endişe ve çaresizlik girince bu sorunun cevabı sadece bir tıbbi yönlendirme olmaktan çıkıyor, insana dokunan bir deneyime dönüşüyor.

Başlangıç: Görünmeyen Yaralar

Hikâyem, abimle başladı. Yıllardır saç dökülmesiyle boğuşuyordu. Önce “genetik” deyip geçti, sonra bitkisel yağlara, aktarlara, forumlardaki tavsiyelere sarıldı. Erkek aklı işte; stratejik, çözüm odaklı, hemen sonuca götürecek bir yol arıyordu. “Şu şampuanı alayım, bu vitamini içeyim, tamamdır” diye düşündü. Ama gün geldi saç dökülmesinin yanında kafa derisinde kızarıklıklar, pullanmalar, kaşıntılar başladı. İşte o zaman mesele sadece saç meselesi olmaktan çıktı, görünmeyen bir yaranın görünür hale gelmesiydi.

Kadınca Bir Yaklaşım: Görülmek, Anlaşılmak

Ablam ise meseleyi farklı gördü. O, daha çok empatik ve ilişkisel yaklaştı. Abimin sadece saçlarını değil, kendisini kaygılı ve üzgün hissettiğini fark etti. “Saç dökülmesi seni olduğundan daha yaşlı hissettiriyor, bu yüzden içine kapanıyorsun” dedi. Sonra elini omzuna koyup sakin bir sesle ekledi: “Bak, bu işin uzmanı cildiye. Kafa derisi de cildin bir parçası. Senin derdini en iyi onlar anlar.”

O an fark ettim: erkeklerin stratejik yaklaşımıyla kadınların empatik yaklaşımı birleşince meseleye daha bütünsel bakılabiliyor.

Cildiye Kapısında: Çözüm Arayışı

Abimi ikna etmek zor oldu. “Cildiye kadın doğumla ilgileniyor, ben ne alaka orada” diye önyargılarla doluydu. O an anladım ki, toplumda bile “cildiye sadece yüzle ilgilenir” gibi yanlış bir kanı var. Halbuki saç kökleri de, kafa derisi de, hatta tırnak bile dermatolojinin ilgi alanına giriyor.

Sonunda gittik. Cildiye doktoru, abimin anlattıklarını büyük bir dikkatle dinledi. Ellerini saçlarının arasına daldırıp dikkatlice baktı. “Bu bir dermatolojik mesele, hem de sandığından yaygın” dedi. Seboreik dermatit teşhisi koydu. Basit bir şampuan ve birkaç damlalık ilaçla süreci başlattı.

İşte o an abim, çözüm odaklı erkek aklıyla “Demek ki basitmiş, boşuna bu kadar dert ettim” dedi. Ama ablam hemen hatırlattı: “Hayır, mesele sadece tedavi değil. Senin bu derdinle ilgilenilmesi, anlaşılman da önemliydi.”

İçsel Yansıma: Görünenden Fazlası

Hikâyeyi yazmamın sebebi sadece tıbbi bir cevap vermek değil. Kafa derisi sorunları, aslında hayattaki görünmez yaralara benziyor. İnsan dışarıdan “küçük bir kızarıklık” görüyor ama o kızarıklığın altında yatan utancı, kaygıyı, özgüven kaybını hissetmiyor. Erkeklerin stratejik yaklaşımı bu noktada çözümü hızlandırıyor ama kadınların empatik yaklaşımı olmadan, mesele sadece “ilaç kullan” seviyesinde kalıyor.

Cildiye burada sadece bir doktor değil, bir “görünmeyen yaraları gören” kişi oluyor. Çünkü saç, insanın kimliğinin bir parçası. Kaybetmek ya da sorun yaşamak, insanın kendilik algısını zedeliyor.

Topluluğa Sorular: Siz Ne Yaşadınız?

Şimdi sizlere dönmek istiyorum, forumdaşlar:

* Hiç kafa derisiyle ilgili bir sorun yaşadınız mı, bunu cildiye mi çözdü?

* Erkek arkadaşlar, siz de çözüm odaklı davranıp hemen şampuanlara mı sarıldınız? Yoksa doktora gitmek için cesaret bulabildiniz mi?

* Kadın forumdaşlar, sizce bu mesele sadece tıbbi mi yoksa psikolojik yönü daha mı ağır basıyor?

* Bir yakınınızın saç problemi olduğunda ona nasıl destek verdiniz?

Kapanış: Sessizlik Yerine Paylaşmak

Benim için bu hikâyenin özü şu: evet, cildiye kafa derisine bakar. Ama asıl mesele doktorun bakıp ne dediği değil, bizim bu tür sorunlarımızı dile getirme cesaretimiz. Çünkü saç dökülmesi, kızarıklık ya da kaşıntı sadece bir deri meselesi değil; aynı zamanda insanın kendine bakışını şekillendiren bir süreç.

Belki bu yazıyı okuyanlar arasında şu an benzer sorun yaşayanlar vardır. Belki de içinizden biri, “Aman canım, saç dökülmesi işte” deyip geçiyordur. Ama unutmayın, bazen saçın kökünde bir hastalık değil, görünmez bir hikâye yatar.

O yüzden soruyorum: siz olsanız, abim gibi önyargılı mı davranırdınız yoksa ablam gibi empatik mi yaklaşırdınız? Ve en önemlisi, sizce hangi yaklaşım insanı daha çok iyileştirir?
 
Üst